Okumak: Gönle Düşen İlk Emir!
“İkra”… Yani “Oku!” (Alak Suresi, 1). Kur’ân-ı Kerîm’in ilk hitabı bu kelimeyle başlar. Oysa ki daha oruç, namaz, zekât gibi ibadetler emredilmemiştir. Rabbimiz insanı eğitime, öğrenmeye, anlamaya çağırmış; ilk emri okumak olmuştur. Bu yönüyle bakıldığında okumak, sadece bir kültürel tercih değil, bir iman çağrısı, bir diriliş emridir.
Ama burada sadece satırları gözle takip etmekten bahsedilmez. Asıl gaye, mana derinliğine inmektir. Kalbin, aklın ve ruhun birlikte harekete geçtiği bir tefekkür atmosferidir bu. Zira okumak, insanı inşa eden, ona yön çizen, kalbini zenginleştiren bir meşguliyettir.
Fethullah Gülen Hocaefendi, bu hakikate dikkat çekerken şöyle der:
“İlk emri ‘Oku!’ olan bir Kitap’ın müntesibi olmak, okumayı hayatın merkezine koymayı gerektirir. Zira hakiki diriliş, kalbin ve aklın kitapla buluşmasıyla başlar.”
Okuyan insanın dünyası genişler. Hayatı sadece gördüklerinden ibaret sanmaz; geçmişi tanır, geleceği sezebilir hale gelir. Kitap, ona yeni gözler, yeni kulaklar, yeni hisler kazandırır. Nitekim sahabe efendilerimiz arasında okuma-yazma bilenler çok azdı ama Kur’an geldikten sonra bir okuma seferberliği başlamış, herkes ilme talip olmuştu.
Okuyan toplumlar üretir. Sorunlara çözüm üretir, farklılıkları anlamaya çalışır, kendini sürekli yeniler. Okumayan ise tekrara düşer, yüzeyde kalır, kanaat dünyası daralır. Bugün geri kalmış birçok toplumun ortak özelliği, ne yazık ki kitapla bağının zayıf olmasıdır.
Kitap, aynı zamanda bir aynadır. İnsan bazen bir satırda kendini bulur. Bazen bir cümle, yıllardır cevapsız kalan bir sorunun kilidini açar. Bir cümle, bir ömre bedel olabilir. Okumak bu yüzden bir farkındalık eylemidir; sadece bilgilenmek değil, bilinçlenmek ve olgunlaşmaktır.